Bu yıl 14-19 Eylül tarihleri arasında düzenlenen Ayvalık Uluslararası Film Festivali’nden Hande Kara’nın izlenimleri..
Ayvalık Film Festivali, sonbahardan önce son çıkış olarak sinemaseverlere yazın son günlerini sanat dolu yaşatan bir festival. Bu yıl Seyir Derneği tarafından 14-19 Eylül tarihleri arasında 2.si düzenlenen festivali, basın konuğu olarak ben de yerinde takip ettim. Ayvalık Film Festivali’nin en öne çıkan özelliği, diğer festivallerde olduğu gibi bir yarışma barındırmaması. Festival sadece her yıl “Yeni Bir..” başlığı altında yeni bir yönetmene, yeni bir senariste ya da bir ilk filme ödül veriyor.
Festivalin bu yıl aralarında yönetmen, senarist, yazar, yapımcı ve ressam Tayfun Pirselimoğlu, yapımcı Dilde Mahalli, kurgucu ve yönetmen Eytan İpeker, sinema yazarı-film programcısı Nil Kural ve oyuncu Selen Uçer’in yer aldığı seçici kurulu; Mey|Diageo’nun katkılarıyla verilen 50.000 TL’lik para ödülünü, Adana Altın Koza’da da En İyi Film dahil, dört ödül kazanan “Sanki Her Şey Biraz Felaket” filminin senarist ve yönetmeni Umut Subaşı‘na verdi.
Festivalin Ayvalık Amfi Tiyatro’da gerçekleşen açılış gecesi, her yıl olduğu gibi Ayvalık halkının, çevre sanatseverlerin ve festivalin konuklarının yoğun katılımı ile gerçekleşti. Festivalin açılış filmi ise önümüzdeki günlerde Filmekimi seçkisinde de gösterilecek olan “May December” oldu. Festival çerçevesinde Uluslararası Seçki, Sinema Yapmaya Çalışırken, İlk Filmler, Ve Ayvalık, Godard’a Saygı, Anılarına ve uzun metraj, kısa ile belgesel filmlerin yer aldığı Türkiye’den Filmler bölümlerinde toplam 57 film gösterildi.
Amfi Tiyatro, Vural Sineması, Ayvalık Sanat Fabrikası gibi mekanlarda gerçekleşen gerek film gösterimleri, gerek söyleşiler, gerek atölyeler ve sektörel buluşmalara ev sahipliği yapan kokteylleri ile takipçilerine beş gün boyunca sinema dolu bir festival yaşatan Ayvalık Film Festivali, geçen yıl başlattığı, Genç Sinema programını bu sene de devam ettirdi. Ayvalık Uluslararası Film Festivali kapsamında başta sinema bölümünde okuyan ya da üniversitelerin sinema kulüplerine üye olan öğrenciler olmak üzere, sinema alanında kendisini geliştirmek isteyen öğrenciler festival boyunca hem sektör profesyonellerinden eğitim aldılar, hem de festival ekibiyle gönüllü olarak çalışarak deneyim kazandılar.
Gelelim Ayvalık Film Festivali kapsamında izleme şansı bulduğum filmlere;
- May December: Festivalin açılış filmi olarak izlediğim Todd Haynes imzalı May December’ın oldukça iddialı bir konusu var. Ancak film bu birçok potansiyeli olan sağlam konuyu, boşluklarla dolu bir senaryo tercihi ile harcamış gibi. Başrollerinde Natalie Portman ve Julianne Moore gibi iki yıldızın yer aldığı film, oyuncu performanslarıyla öne çıkıyor. Doğal olarak bu iki ismi yan yana izlemek isteyenler kaçırmasın.
- Jeanne du Barry: Olan bitenin ardından Johhny Depp’in dönüş filmini kaçıramazdım. Üstelik bir dönem draması ve Depp bu tarz rollerde hiç şaşırtmıyor. Ortalama eleştiriler alsa da, özellikle Maiwenn le Besco’nun performansıyla öne çıkan filmi yakaladığınızda izlemenizi tavsiye ederim.
- Just the Two of Us: İzlediklerim arasında en sevdiklerimden olan Narsistle Aşk, genç bir kadının kendini şiddet dolu toksik bir evlilikten sıyırmaya çalışmasının hikayesini anlatıyor. Filmin Fransızca orijinal adı olan L’Amour et les Forêts’den, Türkçe adına olan yolculuk sizi şaşırtmasın.
- The Taste of Things: İşte geldi festivalin en leziz filmi. Juliette Binoche ve eski eşi Benoît Magimel’in başrolleri paylaştığı, Fransa’nın bu yılki Oscar aday adayı olarak seçtiği film, son zamanlarda izlediğim en dokunaklı gastronomi filmi.. Marineye yatırılmış bir aşk, kısık ateşte 134 dakika. Mutfakla ilgilenenleri de ilgilenmeyeleri de mest eder. Dönemine göre kadın erkek ilişkilerine olan cesur bakışı da dikkat çekiyor. Yalnız vegan ve vejetaryenleri rahatsız edebilecek birkaç sahnesi olduğunu eklemeliyim.
- Cam Perde: Fikret Reyhan’ın üçüncü filmi Cam Perde, erkeklerin dünyasında sıkışıp kalan genç bir kadın olan Nesrin’in hikayesini anlatıyor. Kadına şiddetin başrolde olduğu bu filmin iki alternatif sonu varmış. Ve biz Ayvalık’ta bu sonlardan karanlık olanını izledik. Açıkçası festivalin neden bu sonu tercih ettiğini bilmiyorum ancak, böylesine hassas konularda umuda çok ihtiyacımız olduğunu düşünerek, İstanbul ve Adana Film Festivali’nde gösterilen sonu tercih edeceğimi belirtmeden de geçemeyeceğim. Çünkü o küçücük değişiklik benim için filmin bütün algısını değiştirdi.
- Sanki Her Şey Biraz Felaket: Umut Subaşı’nın ödüllere boğulan bu ilk filmi, İstanbul’da yaşayan dört genç insanın hayatlarının nasıl kesiştiğini trajikomik bir tonda anlatıyor. Subaşı’nın diyalogları ile öne çıkan filmi, ilk film toyluğunu taşırken bunu samimiyete döküyor oluşuyla sizi yumuşatıyor.
- Kör Noktada: Yerli seçkinin ağır toplarından Kör Noktada, İstanbul Film Festivali Altın Lale En İyi Film, En İyi Senaryo, En İyi Kurgu ve FIPRESCI Ödülü’ni almıştı. Kesinlikle aldığı her ödülü hak ettiğini düşündüğüm film, oldukça cesur bir anlatıya sahip. Ayşe Polat imzalı Kör Noktada; hem hikayesi, hem kurgusu hem de görsel tasarımıyla sizi içine çekiyor. Film hikayesini üç karakterin gözünden izleme şansı veriyor izleyiciye. Ancak burada direkt Rashomon tekniği gelmesin aklınıza. Zira filmin tek bir gerçeği var, izlediğimiz tüm farklı açılarda aynı sona ulaşıyoruz. Sadece her karakter değişiminde yeni detaylarla şekilleniyor hikaye. Özellikle Melek karakterini oynayan çocuk oyuncu Çağla Yurga’ya büyük alkış!
Başta festival direktörü Azize Tan olmak üzere, emeği geçen tüm ekibe, her türlü desteği veren gönüllü gençlere teşekkürler. Seneye yine poyrazlı bir Ayvalık’ta buluşmak üzere..
Hande Kara